-
Erzurum, kışın beyazıyla örtülmüş bir tarih kitabı gibi; her sayfası taşla, ışıkla ve sessizlikle yazılmış. Şehrin merkezinde atılan birkaç adım, sizi yüzyıllar boyunca biçimlenmiş bir mimarinin ve kültürel birikimin içine çekiyor. Yakutiye Medresesi’nden başlayan ve Üç Kümbetler’e uzanan rota, Erzurum’un hem Selçuklu zarafetini hem Osmanlı dokunuşlarını bir arada hissetmek için ideal bir yürüyüş hattı.
Yakutiye Medresesi, 1310 yılında İlhanlı Hükümdarı Olcayto döneminde inşa edilmiş; taş işçiliği, Erzurum’un en çok fotoğraflanan yüzlerinden biri. Bazalt taşının koyu rengi, sabahın erken ışığında morumsu bir tonda parlıyor. Medresenin giriş kapısındaki kabartmalar, dönemin estetik anlayışını bugüne taşıyor; iç avluda yükselen sessizlik ise zamanın yavaşladığı bir an yaratıyor. Avlunun taş döşemeleri arasında dolaşırken, yüzyılların ayak izlerini hissedebiliyorsunuz.
Medreseden çıktığınızda istikamet doğuya, Çifte Minareli Medrese’ye doğru. 13. yüzyılın sonlarına tarihlenen bu yapı, adını giriş cephesindeki iki ince ve zarif minareden alıyor. Tuğla süslemeler, firuze renkli çiniler ve taşın geometrik düzeni, Selçuklu sanatının olgunluk dönemini yansıtıyor. Kışın karla kaplı olduğunda bile detayları seçilebilen bu cephe, şehrin görsel hafızasının simgelerinden biri. Yanındaki Erzurum Kalesi, hem panoramik manzarası hem de içindeki saat kulesiyle kısa bir çıkış molasına değer. Kale surlarından bakıldığında şehir bembeyaz bir doku halinde uzanıyor; minarelerin silueti, karlı çatılarla birleşiyor.
Yürüyüş rotasının son durağı Üç Kümbetler. Anadolu’da türbe mimarisinin en etkileyici örneklerinden biri sayılan bu alanda, 12. yüzyılın sessizliği hâlâ hissediliyor. Her biri farklı dönemlerde yapılmış üç anıtsal kümbet, taş işçiliği ve oranlarıyla dikkat çekiyor. Özellikle Emir Saltuk’a atfedilen kümbet, konik külahı ve kabartmalarıyla Selçuklu üslubunun zarif bir örneği. Karın üzerinde yankılanan adımlarınız, bu mezar anıtlarının çevresinde yankılandığında tarih neredeyse elle tutulur bir hâle geliyor.
Rotayı tamamladığınızda, yürüdüğünüz mesafenin aslında birkaç kilometre olduğunu ama gezdiğiniz zaman aralığının sekiz yüzyılı kapsadığını fark ediyorsunuz. Erzurum’un bu bölgesi, geçmişle bugünü birbirine bağlayan ince bir hat gibi: sabahın serinliğinde taşın hikâyesiyle başlıyor, günün sonunda şehrin ritmine karışıyor. Kış ya da yaz fark etmiyor; Yakutiye’den Üç Kümbetler’e yapılan her yürüyüş, Erzurum’un hafızasında sessiz bir iz bırakıyor.